top of page

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI ( HAGB) KURUMU


1. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının ( HAGB ) Kapsamı ve Niteliği

Hukuk devleti ilkesinin benimsendiği bir devlette, insan haklarının keyfi müdahalelerle ihlal edilmesi düşünülemez. Bireylerin menfaatlerine, hukuka aykırı kararlarla halel getirilmesi hem ceza muhakemesinin temel mantığına hem de insan haklarına uygunluk teşkil etmez. İnsan hakları ve hukuk devletinin bir gereği olan kişi menfaatlerinin ceza muhakemesi işlemlerinde korunması kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda haksızlık ve hukuka aykırılık teşkil edebilir. Bu durumda tarafların başvurabilecekleri bazı hukuki çarelere gerek vardır. Yargılama makamlarının kararlarının bu kararları vermiş olanlardan başkaları tarafından incelenmesini isteyebilmek, bir yandan hukukun doğru şekilde uygulanmasına, diğer yandan da kişilerdeki adalet duygusunun tatminine hizmet edecektir. Bu nedenle kanun yolları, hakim veya mahkeme tarafından verilmiş olan kararın denetlenmesi için kanunda düzenlenmiş olan hukuksal bir çaredir.

Hüküm, mahkemece hakkında muhakeme yürütülen uyuşmazlığı doğrudan veya dolayısıyla çözen, ceza davasını ve ceza muhakemesi ilişkisini sona erdiren karardır.

CMK 223’te düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında mahkeme tarafından iki karar verilmiş olup; bunlardan birisi mahkûmiyet kararı, diğeri ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanık hakkında verilmiş mahkûmiyet hükmünün şekli ve maddi anlamda kesinleşmesini engelleyen/askıya alan, uyuşmazlığın belli bir süre derdest kalmasını sağlayan bir karar olduğu için hüküm niteliğinde değildir. Dolayısıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile henüz kesinleşmemiş, hukuki bir sonuç doğurmayacak (CMK 231/5), herhangi bir hak yoksunluğuna sebebiyet vermeyecek bir mahkûmiyet hükmü kurulmuş olup kişi sanık sıfatını taşımaya devam edecektir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla kesinleşmesi askıya alının mahkûmiyet hükmü ise CMK’nin 223. Maddesi uyarınca hüküm niteliğindedir. Hakim mahkumiyet hükmünü kurduktan sonra, ayrıca bu mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına da karar verecektir. Burada açıklanması geri bırakılan şey, mahkûmiyet hükmünün kendisi değil doğurduğu hukuki sonuçlardır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurumun amacına uygun şekilde sanık denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemez ve denetimli serbestlik tedbirlerine uyarsa hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü kaldırılarak düşme kararı verilecektir. Bu anlamda kurum, devletle birey arasındaki cezalandırma hukuki ilişkisini sona erdiren niteliğe sahiptir ve bu nedenle maddi ceza normu niteliğindedir.

Sanık tarafından denetim süresi içerisinde kasten bir suç işlediğinde veya yüklenen yükümlülükler yerine getirilmediğinde yukarıda ifade edilen askı durumu sona erecek ve buna bağlı olarak mahkûmiyet hükmü hukuksal sonuçlar doğuracak olup; mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi ile ceza infaz edilecektir.

Bu kurumun uygulanmasına yönelik koşullarının oluşması bir muhakeme engeli oluşturduğu için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı erteleme süresi boyunca durma kararı niteliğindedir. Durma kararı verilen hallerde mahkeme davadan elini nihai olarak çekmemektedir. Bu nedenle durma kararları hüküm niteliğinde değildir.

1. Şartları

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için belirli şartlar aranmaktadır. Fakat bu şartlardan da önce ön şart olarak iki şartın bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan ilki, uzlaşma kapsamındaki bir suçla ilgili olarak öncelikle uzlaştırma işleminin yapılması; ikinci ön şart, sanığın kabulüdür. Sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. (CMK 231/6)

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının şartları ise şunlardır:


a) Objektif (Şahsa ve Fiile Bağlı) Şartlar;

1. Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,

2. Suçun, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlardan bulunmaması,

3. Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,

4. Daha önce sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş ise, ikinci yargılamaya konu ve sanığın kasten işlediği iddia olunan suçun denetim süresi içinde işlenmemiş olması,

5. Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir.


b)Sübjektif Şart (Liyakat Şartı): Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaat oluşmalıdır.

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI

KARARININ DENETİMİ (KANUN YOLLARI)


1. Konu Hakkındaki Temel Bilgiler

Yargı makamlarında karar verenlerin yani hakimlerin insan olmasından dolayı her durumda hata yapması mümkündür. Dolayısıyla mahkeme kararlarının her zaman hukuka uygun olduğunu söylenemez. Yargı makamları tarafından verilmiş olan hatalı kararların çözümü yine yargı içinde olmaktadır. Maddi hatalar, insani; takdire dayalı değerlendirme yanılgıları ise hukuki hatalardır.

Yargılama makamlarınca vermiş olan kararların hatalı veya hukuka aykırı olduğu iddiası ile bir başka yargılama makamı önüne götürülüp hukuki bir denetime tabi tutulması ceza muhakemesinde ‘kanun yolu devresi’ olarak adlandırılmaktadır. Kanun yollarında hem maddi hem de hukuki soruna ilişkin hukuka aykırı durumlar denetlenerek, hukuka aykırılıkların varlığı halinde bunların değiştirilip düzeltilmesini sağlanmaktadır.

Türk Ceza Hukukunda kanun yolları; olağan kanun yolları ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ceza Muhakemeleri Kanununa göre olağan kanun yolları itiraz, istinaf ve temyiz kanun yollarıdır. Olağan üstü kanun yolları ise; Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı, yargılanmanın yenilenmesi ve kanun yararına bozma olarak düzenlenmiştir. Olağan kanun yolları ile olağanüstü kanun yolları ayrımı mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşip kesinleşmemesine göre yapılmaktadır. Şöyle ki; mahkeme tarafından verilen karar kesinleşmiş ise artık bu karara karşı olağan kanun yollarına başvurulamaz fakat mahkeme tarafından verilen karar kesinleşmemiş ise süresi içerisinde olağan kanun yollarına başvurularak mahkeme tarafından verilen kararın denetimi sağlanabilir.

Ceza Muhakemesi Kanunun 223. maddesinde kanun koyucu “Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm” başlığı altında bir düzenlenmeye gitmiştir. Bu düzenleme ile kanun koyucu, yapılan yargılama sonucunda mahkemenin verebileceği hükümleri sıralanmıştır. Bu hükümler arasında hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı bulunmamaktadır. Esasen hükmün açıklanmasının geriye bırakılması yukarıda sebepleri açıklandığı üzere bir hüküm niteliğinde olmayıp sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün bir süre şekli ve maddi anlamda kesinleşmesini engelleyen bir durma kararıdır.

Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararının verilebilmesi için ortada mahkeme tarafından verilmiş bir hüküm bulunmalıdır. Bu hüküm üzerine mahkemece hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı verildiğinde verilen ilk hüküm askıda kalacaktır. Askıda kalan bu hüküm için kanun gereği olağan kanun yollarına başvurulamayacaktır.

Ceza Muhakemeleri Kanunun 231. maddenin 12. fıkrasınca kanun koyucu, hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına karşı çok açık bir şekilde itiraz kanun yoluna gidilebileceğini düzenlemiştir. Bununla birlikte hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı, erteleme süresi boyunca durma kararı niteliğinde olduğu için durma kararlarına karşı; CMK 223/8. maddesi uyarınca öngörülen itiraz kanun yoluna CMK 231. maddesi 12. fıkrası düzenlenmemiş olsa dahi itiraz kanun yoluna başvurulabileceği açıktır. Dolayısıyla mahkemece açıklanması geri bırakılan hükmün bir mahkûmiyet hükmü niteliğinde olmaması ile kanun maddesinin açıkça düzenlenmiş olması nedenleriyle mahkeme tarafından verilen HAGB kararına karşı istinaf ve temyiz yoluna başvurulması mümkün değildir. Ancak mahkeme Ceza Muhakemesi Kanunun 231/10. Maddesine göre bir düşme kararı verirse verilen bu karar için istinaf/temyiz yoluna başvurulabilecektir.


1. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına Karşı Kanun Yolları


A) İtiraz Kanun Yolu

a) Genel Olarak

İtiraz kanun yoluna esasen hakim kararlarına karşı başvurulurken kanun koyucu, kanunun gösterdiği hallerde mahkeme kararlarına karşı da itiraz kanun yoluna başvurulabileceğini düzenlemiştir. İtiraz kanun yolu açık olmayan mahkeme kararları ise esas hükümle birlikte istinaf/temyiz kanun yolunda denetlenecektir. Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına karşı yukarıda değinildiği üzere kanun koyucu itiraz kanun yoluna başvurulabileceğini açıkça düzenlemiştir. (CMK m. 231/12)

CMK’nin 231/12. maddesinde HAGB kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulabileceği hükmü düzenlenmiş olsa da madde içeriğinde itiraz usulü, incelenmesi, itiraz mercii gibi hususlara yer verilmediğinden HAGB kararlarına karşı yapılan itirazlar CMK’nin 267-271. maddelerinde düzenlenen genel kurallara göre yapılacaktır. İtiraz kanun yoluna ilişkin genel düzenlemeler hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılacak itirazda da geçerlidir. CMK m. 268/1 ve 268/2’de itirazın usulü açıklanmış olup; hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına karşı yapılan itirazda da uygulanmaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yolunu öngören kural “Hakkında daha az cezaya hükmedilen kimseler hakkında verilen kararlar temyize tabi iken HAGB kararlarının itiraza tabi tutulması, suç tipi ve hukuki durumları aynı olan kimselere farklı kuralların uygulanmasına neden olacağı” gerekçesi ile Anayasaya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nde iptal konusu yapılmışsa da; mahkemece “HAGB kararları sanık hakkında hukuki sonuç doğuran kesin hüküm niteliğinde olmadığından, deneme süresi sonunda verilecek düşme kararı veya geri bırakma koşullarına uyulmaması halinde verilecek karar hakkında esas hükümle birlikte temyiz denetiminin yapılması olanaklıdır.” gerekçesiyle iptal başvurusu reddedilmiştir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanun yoluna tabi olması buna karşılık istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulamaması “…Varsayım olarak, ilk derece mahkemesi beraat etmesi gerekli sanığı mahkûm ettiyse ve mahkûmiyet hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında ise mahkeme, hükmün açıklanmasını geri bırakacaktır. Sanık CMK’nin 231/8. maddesi gereği 5 yıl denetim süresine tabi olacaktır. Sanık CMK’nin 231/12. maddesi gereğince itiraz kanun yoluna başvurunca kanun yolu mahkemesi temyiz merci gibi inceleme yapamayacak, ilk derece mahkemesinin kararı usule uygun ise itiraz reddedilecek, sanık gerçekte beraat edebilecekken hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri gereği haksız yere 5 yıl denetim süresine tabi olabilecektir. Bu durum Anayasamızın 2., 5., 36. maddeleri ile hukukumuzda benimsenen adil yargılanma hakkı ile hukuk devleti olma ilkesine aykırılık teşkil etmektedir …” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne somut norm denetimi aracılığı ile taşınmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi“…Öte yandan, (12) numaralı fıkrada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebileceği belirtilmekte ise de, bu kuralla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu hakkında temyiz incelemesi yolu tümüyle kapatılmış değildir. Aslında itiraz yolu da verilen kararın bir üst merci tarafından yeniden gözden geçirilmesini sağlayan ve kararın sağlığı bakımından güvence oluşturan kanun yollarından biridir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları sanık hakkında hukuki sonuç doğuran kesin hüküm niteliğinde olmadığından, deneme süresi sonunda verilecek düşme kararı veya geri bırakma koşullarına uyulmaması halinde verilecek karar hakkında esas hükümle birlikte temyiz denetimi olanaklı bulunmaktadır …”gerekçesiyle ilgili düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bulmamıştır.

Başka bir Anayasa Mahkemesi kararında; mahkemenin verdiği hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında, kanun yolu süresinin ve merciinin belirtilmemesi, sanığın süresinde itirazda bulunmaması sonucunu doğurması hâlinde mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabileceği belirtilmiştir.

Kural olarak, itiraz merci, sadece itiraz dilekçesinde belirtilen hukuka aykırılıkları inceleme yetkisine sahiptir.

b)İtirazın İncelenme Usulü

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yolunun usulü kanun maddeleri üzerinden açıklanacaktır.

Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına karşı kimlerin itiraz edeceği ayrıca düzenlenmemiş olup itiraz kanun yoluna ilişkin genel kural olan CMK madde 260/1 burada uygulanacaktır. Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet Savcısı, şüpheli, sanık ve bu kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır. (CMK m. 260/1)

Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde, kararı veren merciine verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek şartı ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır (CMK m. 268/1).

Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan itiraz merciine gönderir. (CMK m. 268/2).

Kanunda (m. 268/3) itirazı incelemeye yetkili merciler kararı veren makamdan farklı olarak düzenlenmiştir.

CMK madde 270/1’e göre itirazı inceleyecek mercii, yazı ile cevap verilebilmesi için itirazı, Cumhuriyet Savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Mercii, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir. Kanunda geçen ‘karşı taraf’ ibaresinden ise anlaşılması gereken ‘katılan’dır.

Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına karşı yapılan itirazın dosya üzerinden incelenip veya incelenmeyeceği hususunda kanun koyucu tarafından özel bir düzenleme yapılmamıştır. Buna göre, bu konuda Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen itiraz kanun yolunun genel düzenlemesine bakmak gerekir. Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak kaydıyla itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet Savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir. (CMK m. 271/1) Sonuç olarak hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına itiraz incelenmesi dosya üzerinden yapılabilecektir. Söz konusu itiraz hakkındaki genel düzenlenen maddede; duruşmadan değil ‘’dinlenilme’’den bahsedilmiş olup, devamındaki cümleden anlaşıldığı üzere itiraz edenin itiraz yargılamasında duruşma yapılmasını isteme hakkı bulunmamaktadır.

Hakim veya mahkeme kararına karşı itiraz edilmesi, o kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz. Ancak itiraz edilen makam veya kararı inceleyecek mercii, kararın yerine getirilmesinin geri bırakılmasına karar verebilecektir(CMK m. 269/2).

İtiraz mercii, itirazı yerinde görürse aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir. Karar mümkün olan en kısa sürede verilir (CMK m. 271/2, 3).

“İtiraz üzerine merciin verdiği kararlar kesindir” (CMK m.271/4).

c)İtiraz Merciinin Yapacağı Denetimin Kapsamı

Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararının denetimine ilişkin olarak itiraz kanun yolunda hangi hususların incelenebileceğine dair özel bir düzenleme yapılmadığından Yargıtay kararlarına konu olmuştur. Yargıtay 2009 tarihli bir kararında; itiraz merciinin, itirazı evrak üzerinden ve duruşmasız olarak inceleyebileceğini bundan dolayı itiraza konu olayda sadece CMK m. 231’de yer alan objektif şartların varlığını inceleme konusu yapılabileceğini belirtmiştir. Ancak kural olarak itiraz yolunda itiraz mercii, hem hukuki sorunu hem de maddi sorunu inceleme konusu yapabilmektedir. Bundan dolayı doktrinde bir kesim Yargıtay’ın verdiği bu kararı CMK’nin 271/2. maddesini gerekçe göstererek eleştirmiştir. Bununla birlikte doktrinde başka bir kesim Yargıtay’ın verdiği bu kararı yerinde bulmuştur.

İtiraz merciinin yapacağı denetimin sınırları konusunda öğretide iki görüş bulunmaktadır. Bir görüşe göre; itiraz mercii, maddi ve hukuki yönden de denetim yaparak suçun sübutuna ve vasfına ilişkin bir değerlendirmede bulunabilecektir. Diğer bir görüşe göre ise; itiraz mercii, sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif, uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığı ile sınırlı bir inceleme yapabilecektir.

2013 yılında Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2009 tarihinde verdiği karardan dönmüş ve itiraz merciin itiraz konusunu incelerken hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararının koşullarının incelenmesinin yanında suçun sübutunu suçun nitelendirilmesini de değerlendirebileceğini belirtmiştir. Kararda “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK’nın 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” demek suretiyle Yargıtay yukarıdaki içtihadından ilk defa ayrılmıştır. Günümüzde Yargıtay Ceza Daireleri, anılan karara atıfta bulunarak HAGB kurumuna yapılan itirazlarda itiraz merciin hem maddi olaya ilişkin hem de hukuki yönden denetim yapabileceğini belirtmektedirler.

Şu an itibariyle, itiraz merciince yapılan incelemelerde sadece hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasının koşulları değil ayrıca esasa ilişkin de inceleme yapılmaktadır.

Yargıtay’ın 2013 yılındaki kararı ile itirazı inceleyen merciin hem maddi hem hukuki denetim yapma yetkisinin kabul edilmesi üzerine, hükmün oluşum sürecindeki her türlü eksikliğin ya da hatanın itiraz merciince incelenip incelenmeyeceği noktasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Bir görüş; itiraz merciinin hükmün oluşum sürecindeki her türlü eksikliği değil, mahkûmiyet hükmünün ve suçun hukuki nitelendirmesinin isabetli olup olmadığı konularına ilişkin olmayan, hükmün doğru bir hüküm olup olmadığı hususu dışında kalan hiçbir konuyu inceleyemeyeceğini savunmuştur. Yani itiraz merci, itirazı incelerken somut olayı değerlendirip suçun hukuki niteliğini tartışabilecekse de; itiraz merciinin yaptığı bu inceleme maddi vakıaların tüm açılardan değerlendirilmesi, delillerin ve suçun unsurlarının tartışılması boyutuna varmamalıdır. Diğer görüş ise; kanun koyucunun mehaz Kanunun aksine itiraz kanun yolunun uygulama alanını genişlettiğini ve hüküm ile kıyaslanabilir bir karar olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceğini düzenlediğini, dolayısıyla hükümle ilgili denetimin de itiraz incelemesinde yapılabileceğini savunmuştur.

Konuyla ilgili düşüncemiz Yargıtay’ın 2013 tarihinde verdiği son kararın yerinde olduğudur. Çünkü hükmün açıklanmasının geriye bırakılması özünde mahkûmiyet hükmü taşır. Bu kararın esasa girilmeden incelenmesi sanığın hak arama özgürlüğü ve ceza muhakemesi hukukuyla amaçlanan maddi gerçeğe ulaşma amacı ile bağdaşmayacaktır. Ayrıca AİHS m. 13 ile güvence altına alınan ‘Etkili Başvuru Hakkı’nın ihlal edilmesine yol açtığı sebebiyle de eleştirilmektedir. Hukuka veya maddi gerçeğe uygun olmadan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen bir kişinin beş yıl boyunca haksız denetime tabi tutulması kabul edilemez. Bundan dolayı hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı sadece objektif şartları yönünden değil etkili bir denetimden geçmesi açısından esastan da incelenmesi kanaatimizce uygundur. Fakat hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itiraz duruşmasız incelenecek kararlar arasındadır. Bu nedenle duruşmaya hâkim olan sözlülük, doğrudan doğruyalık ve çelişmeli muhakeme ilkesi gibi ilkeler bu kanun yolunda uygulanamayacaktır. Mahkûmiyet hükmü esasının bu koşullarda incelenmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine hiçbir şüphe yoktur. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2009 tarihli kararında da ifade ettiği üzere, “Duruşmada kanıtlarla doğrudan temas etme olanağı bulunmayan itiraz merciinin, kanıt değerlendirmesi yaparak yeni bir hüküm tesisi, itiraz kurumunun niteliğine aykırı olacaktır.”

Mahkûmiyet hükmünde hukuka aykırılık olduğunu iddia eden sanığın istinaf ve daha sonrasında temyiz kanun yoluna başvurmak istiyorsa, kararın uygulanmasını kabul etmemesi teklif edilebilir. Ancak uygulamada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını kabul edip etmediği sanığa daha yargılamanın başında, sorgu esnasında sorulmaktadır. Bu durum ise sanığı tehlikeli bir ikilemde bırakmaktadır. Hatta uygulama, olması gerektiği yönde olsa dahi, yani kurumun uygulanmasını isteyip istemediği sanığa hakkında bir mahkûmiyet hükmü tesis edildikten sonra dahi sorulsa sanığın ikilemi devam etmektedir. Zira kurumun uygulanmasını kabul etmediği takdirde, mahkûmiyet hükmünün istinaf kanun yolu merciince onanması ihtimali her zaman için vardır. Kurumun uygulanmasını kabul ederse de karara karşı etkili bir başvuru yolu kullanamayacaktır.

Dolayısıyla kapsamı bu kadar genişletilmiş bir kanun yolunun istinaf kanun yolundan bir farkı kalmadığı görülmekte olup istinaf kanun yolunun açılmasının daha uygun düşeceği görüşündeyiz.

Kanun koyucu tarafından CMK madde 268/2’de ‘‘Kararına itiraz edilen hakim veya mahkemenin itirazı yerinde görürse kararını düzelteceği; yerinde görmez ise en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie kararı göndereceği’’ amir hükmü düzenlenmiştir. Bu kanun maddesine göre; hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına itiraz edildiğinde esas olarak kararı veren mahkemece verdiği karar gözden geçirilecek, esas kararı veren mahkemece kararın yanlış olduğu kanısına varılırsa kararı düzeltecek, eğer doğru karar verildiğine karar verilirse mahkeme kararı incelemeye yetkili itiraz merciine gönderecektir.

İtiraz kanun yolu olağan kanun yollarından biri olup itiraz sonucu yapılan inceleme son Yargıtay kararları ışığında hem maddi hem de hukuki yönden yapılabilmektedir.

d) İtiraz Kanun Yolunda Verilebilecek Kararlar

Kanun koyucu tarafından CMK m.268/2’de ‘‘kararına itiraz edilen hakim veya mahkemenin itirazı yerinde görürse kararını düzelteceği; yerinde görmez ise en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie kararı göndereceği’’ amir hükmü düzenlenmiştir. Kanun maddesine göre hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına itiraz edildiğinde ilk olarak kararı veren mahkemece verdiği karar gözden geçirilecek olup eğer ki yanlış karar verdiğini düşünürse verdiği kararı düzeltecek yok eğer doğru karar verdiğini düşünürse kararı; kararı incelemeye yetkili mercie gönderecektir.

e)İtirazın Kabulü

Hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını kararına itiraz edildiğinde bu hükmü veren mahkeme ya da hakimlikçe, itiraz yerinde görülmezse üç gün içinde ilgili mercie hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı gönderilecektir. Gönderilen bu karar üzerine itiraz merciince itirazın kabulü kararı verilebilir. Fakat itiraz merciince itirazın kabulü kararı verildiğinde dosyanın esasına girilip yeni bir karar verilip verilemeyeceği doktrinde tartışmalı bir konudur. Bununla ilgili Yargıtay kararlarında da istikrarlı bir karar bulunmamaktadır.

Doktrinde bir görüşe itirazın kabulü halinde itiraz mercii, dosyanın esasına girerek itiraz konusu ile sınırlı olmak kaydıyla itiraz konusu hakkında yeni bir karar verilebilecektir. Bu görüşün dayanağı olarak CMK m. 271/2 öne sürülmüştür.[1] Doktrinde diğer görüşe göre ise; itiraz merci itirazı kabul ettiği takdirde işin esasına girmeden dosyayı hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı veren mahkemeye göndermelidir. Hükmü veren mahkemece yeni bir değerlendirme yapılıp yeni bir karar verilmelidir. Bu görüşün dayanağı ise; sanığı tanımadan, yapılan yargılamaya şahit olmadan, sadece dosya üzerinden bilgisi olan itiraz merciin esas mahkemenin yerine geçerek karar vermesinin olumsuz durumlara sebep olabileceği düşüncesidir.

Doktrindeki diğer bir görüşe göre ise itiraz merciince; hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına karşı itirazın kabul edilmesi durumunda, mercii gerekli işlemleri yaparak dosyayı tekrar kararı veren mahkemeye göndermeli ve ilk kararında hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı veren mahkeme sanık hakkında yeni bir hüküm vermelidir. İtiraz merciinin suçluluğun ispatı ile ilgilenmesi, suçun hukuki nitelendirmesini yapması ve CMK m. 271/2’ye dayanarak duruşma sonunda verilebilecek bir karar vermesi mümkün değildir.

Ceza Muhakemeleri Kanunu m. 271/4’de göre merciin itiraz üzerine verdiği kararlar kesindir. Dolayısıyla asıl yargılamayı yapan mahkemenin, itiraz mercii tarafından verilen karara karşı direnmesi mümkün değildir. Asıl yargılamayı yapan mahkeme itiraz merciinin verdiği kabul kararı üzerine ya yeni bir duruma açarak davayı sona erdiren nitelikte yeni bir hüküm vererek ya da daha önce oluşturduğu hükmü açıklayarak istinaf kanun yolunu olanaklı kılmalıdır.

Yargıtay’ın konu hakkında görüşlerini yansıtan kararların ilkinde; itiraz merciinin sadece itiraz konusu hakkında karar verebileceği ancak bunun dosyanın esası hakkında bir karar verebileceği şekilde anlaşılmaması gerektiği yönündedir. İtiraz kabul edildiğinde, yalnızca verilmesi ya da kaldırılması gereken bir karar varsa bunun itiraz merciince verilmesi ya da kaldırılması gerekir. Yargıtay’ın CMK’nin 231/12. maddesinde düzenlenen itiraz ile ilgili kararında özetle; CMK’nin 267.maddesinde düzenlenen itiraz müessesinden birçok cihetle farklılık arz ettiğini, dosyayı her yönüyle inceleyen itiraz merciinin HAGB kararında bir aykırılık gördüğünde verilen kararı bozup gerekçesini de gösterdikten sonra başka bir işlem yapmadan hükmü açıklamak üzere mahkemesine göndermek ve bu şekilde dosyadan el çekmek zorunda olduğunu belirtmiştir.

CMK m. 271/4 uyarınca merciin itiraz üzerine verdiği kararlar kesin olduğu için yargılamayı yapan mahkemenin bu karara direnmesi mümkün değildir.

Konuyla ilgili bizim görüşümüz ise gerçekten de itiraz merci itirazın kabulü kararını verdikten sonra dosya hakkında yeni bir karar vermesi uygun değildir. Çünkü itiraz merciin yeni bir karar verebileceğini kabul ettiğimiz takdirde daha önce sanığı hiç görmemiş, delillere temas etmemiş olan itiraz merciinin yeni kararı; ceza hukukunun temel ilkeleri olan doğrudan doğruyalık, yüz yüzelik ve çelişmeli muhakeme ilkelerine aykırı olacaktır. Bundan dolayı doktrinde yukarıda belirttiğimiz ikinci görüşe katılıyoruz.

Hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına itirazın kabulü halinde dosyanın yeni bir karar verilmesi için yargılamanın yapıldığı mahkemeye döndükten sonra yargılamayı yapan mahkemenin yeni ve farklı bir karar verip veremeyeceği hususu da tartışmalı bir konudur. Bir görüşe göre yargılamayı yapan mahkemenin verdiği HAGB kararına karşı itirazın kabulü halinde yeniden dosya önüne gelen mahkeme sadece önceki verdiği hükmü açıklayabilecektir; farklı bir karar veremeyecektir. Bir diğer görüşe göre ise mahkeme itirazın kabulü sonrası gelen dosya hakkında önceki kararından farklı bir karar verebilecektir. Konuyla ilgili Yargıtay’ın görüşü ise kısaca; HAGB kararına karşı itirazın kabulü halinde dosya tekrar asıl mahkemenin önüne geldiğinde asıl mahkemenin işin esasına giremeyeceği ve HAGB kararının kaldırılıp hükmün açıklanmasının gerektiği yönündedir. Bununla birlikte HAGB kararına itirazın kabulü halinde yargılamayı yapan asıl mahkemece duruşma açılmak itirazın kabulü gerekçesi ile sınırlı kalmak kaydıyla istisnaî ve sınırlı olmak üzere görevsizlik, düşme ya da ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde yeni bir hüküm verilmesi gerekiyorsa artık istisnai ve sınırlı olmak üzere hüküm değiştirilerek yeni bir hüküm verilebileceği yönündedir. Beraatına hükmedilmesini gerektirecek hususlar ortaya çıkmışsa sanığın beraatına; sanığın mahkûmiyetine karar verilecekse cezanın seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğine veya ertelenip ertelenmeyeceğine karar verilecektir. Diğer yandan itiraz mercii tarafından değil asıl mahkemesince hüküm verilmesi hâlinde, buna karşı istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurulması da mümkün hâle gelecektir. Dosyanın yeniden ele alınması sonrasında davaya yeniden bakacak mahkeme, duruşma açarak ilgilileri davet edecek, itiraz merciince saptanan hukuka aykırılıkları giderecek ve eksiklikleri tamamlayacaktır. Bu bağlamda yeni delil toplanabilecek, mağdur ve tanık dilenebilecektir. Muhakemenin sonunda, mahkemece ilk kararla bağlı olmaksızın yeniden hüküm kurulacaktır.

HAGB dışındaki diğer kararlara karşı yapılan itiraz kanun yolunun, HAGB kararına karşı itiraz kanun yolundan inceleme usulüne göre farklılık göstermesinin temel nedeni; itiraza konu olan uyuşmazlığın kural olarak hükümden önce verilen ara kararların konusunu oluşturan işlemlere karşı olmasıdır. Oysa hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı hükümden sonra verilen bir karardır.

Son olarak CMK 307/4 maddesinde öngörülen aleyhe değiştirme yasağı kuralına göre hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz. Anılan yasak; istinaf, temyiz, kanun yararına bozma, yargılamanın yenilenmesi gibi kanun yollarına ilişkin öngörülmüştür. Yargıtay’ın genel uygulamasına göre itiraz kanun yolu yönünden bu yasak öngörülmemiştir. f)İtirazın Reddi

Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararlarına karşı yapılan itirazın, itiraz merciince reddedilmesi halinde CMK m. 271/4’e göre verilecek karar kesinleşecektir. İtiraz merciinin verdiği karara karşı istinaf ve temyiz kanun yolu hukukumuzda düzenlenmemiştir. Merciin, itiraz üzerine verdiği kararlar kesin olduğundan itiraz merciinin kararına karşı temyiz yoluna başvurulamaz.

İtiraz merciince HAGB kararına itirazın reddedilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı kesinleşeceğinden sanık hakkında öngörülen beş yıllık denetim süresi işlemeye başlayacaktır.


2.B)İSTİNAF/TEMYİZ KANUN YOLU

Kesinlik sınırında kalmamak koşuluyla ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir(CMK m. 272/1). İstinaf kanun yolu kural olarak ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu hükümler için öngörülmüştür. Bunun yanı sıra hükümden önce verilerek hükme esas teşkil eden mahkeme kararları ile başka bir yasa yolu öngörülmeyen mahkeme kararları da istinaf kanun yoluna tabidir. Sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine uygun davranması durumunda davanın düşmesine karar verilecektir. Sanık, kasıtlı bir suç işler veya denetimli serbestlik tedbirlerine aykırı davranırsa ise mahkûmiyet hükmü açıklanacaktır. İlk derece mahkemesince bu şekilde verilen düşme veya mahkûmiyet kararları hüküm niteliğinde olduğundan bu hükümlere karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkündür. İlk derece mahkemesince verilen hüküm hem maddi hem de hukuki yönden istinaf kanun yolunda incelenebilecektir.

Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri de temyiz edilebilir (CMK m. 286/1).Temyiz yasa yolu ise Bölge Adliye Mahkemelerince verilen hükümler için öngörülmüştür. Bölge Adliye Mahkemesi, davanın yeniden görülmesine karar verip yapacağı duruşma sonunda ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurabilir (CMK m. 280/2). Bu durumda Bölge adliye mahkemesince açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü kurulup, bu karar sonradan açıklanırsa hüküm temyiz edilebilir. Temyizde hukuki yönden inceleme yapılmakta olup delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut gibi maddi sorunlar üzerinde durulmamaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı hüküm niteliğinde olmayıp; ilk derece mahkemesince verilen bir karardır. Bu nedenle ilk derece mahkemesi tarafından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşılık başvurunun yasada itiraz kanun yolu olması gerektiği öngörülmüştür. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı hüküm niteliğinde olmadığından herhangi bir şekilde istinafa/temyize konu edilmesi olanaklı değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları, temyiz ve istinaf kanun yoluna başvurulamayacak kararlardandır.

Yerel mahkeme tarafından sanık hakkında tesis edilen mahkûmiyet hükmüne karşılık olarak sanık hükmü temyiz etmek istiyorsa, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kabul etmemelidir. Bu durumda yerel mahkeme hükmüne karşı istinaf ve temyiz yolu açıktır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi durumunda, mahkûmiyet hükmünün esasına ilişkin denetim mahkemesinin hangi mahkeme tarafından yerine getirileceği ve bu denetimin nasıl gerçekleştirileceği yani denetimin kapsamı konuların sınırının ne olacağı konusunda sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Bir düşünceye göre, fiilin nitelendirilmesi, ceza miktarı veya suçu sübutuna yönelik itirazların suçu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu kapsamından çıkarılabileceğinden istinaf/temyiz başvurusu olarak görülerek Bölge Adliye Mahkemeleri/Yargıtay tarafından incelenmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Yargıtay ise konuya yönelik; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasa yolu, 5271 sayılı CMK’nin 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça “itiraz” olarak belirtilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması isteminin reddine karar verilmesi durumunda ise hüküm varlık kazanacağından, koşulların varlığı halinde bu hükme karşı başvurulabilecek yasa yolunun istinaf/temyiz olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır. Yani Yargıtay’a göre; yargılama sistemimizde istinaf/temyiz yasa yolu, yalnızca hükümler bakımından kabul edilmiş, hükümler de 5271 sayılı yasanın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bunlar arasında yer almadığından hüküm niteliğinde de değildir.

Ceza yargılamasında yasa yolu, tarafların istemlerine göre değil, yasanın sistematiği ve normları dikkate alınarak belirlenmelidir. Yasada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasa yolu hiçbir istisnaya yer vermeksizin açıkça itiraz olarak belirtilmiş olmakla, yasanın öngörmediği bir istisnayı yargı kararları ile oluşturmak, suçun niteliği veya sübuta yönelik başvuruların, yasa yolunu temyiz olarak değiştireceğini kabul etmek olanaksızdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından Ceza Muhakemesi Kanununda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek başvuru yolu, hiçbir istisnaya yer vermeksizin açıkça itiraz olduğu görüşünü benimsemektedir. İtiraz merciinin, kaldırma kararından sonra yeni bir karar verilmeden dosyanın doğrudan istinaf/temyiz incelemesine gönderilmesi mümkün değildir.

Birden fazla suçtan ötürü yargılanan sanık hakkında, bu suçların bir kısmı için HAGB kararı verilmesi halinde, bu karara karşı açıklanan diğer kararlarla birlikte istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulması mümkün olmayacaktır. Bu durumda HAGB kararına karşı itiraz, diğer kararlar için ise kanunda öngörülen istinaf veya temyiz yoluna gidilebilecektir.

Son olarak belirtmek gerekir ki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen hallerde kişilerin itiraz yolu yerine temyize başvurmuş olması, kanun yoluna başvuruda yanılma başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağından itiraz niteliğinde kabul edilecek ve bu durumda dosya itiraz merciine gönderilecektir.

  1. HAGB KARARINA KARŞI OLAĞANÜSTÜ KANUN YOLLARI

3.A)YARGILAMANIN YENİLENMESİ KANUN YOLU

Yargılamanın yenilenmesi, CMK’nin 311. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra bu hükümdeki yanlışlıkların düzeltilmesi amacıyla başvurulan sınırlı sebeplerle gidilebilen olağan üstü bir kanun yoludur. HAGB ile ilgili olarak, ortada kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından yargılamanın yenilenmesi (CMK m. 311-323) kanun yoluna kararın uygulanma sürecinde gidilemeyecektir.

Bu nedenle HAGB kararı verilmesi halinde bu karar yargılanmanın yenilenmesine konu olamayacaktır.

3.B) KANUN YARARINA BOZMA

Kanun yararına bozma, CMK madde 309’da düzenlenmiş, hakimlerce ve mahkemelerce verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararlara karşı kabul edilen ve bu kararların Yargıtay’ca denetlenmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. “İstinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir” (CMK m. 309/1). “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay’ın ilgili ceza dairesine verir. Yargıtay’ın ceza dairesinin ileri sürülen nedenleri yerinde görmesi halinde, karar veya hüküm kanun yararına bozulmuş olacaktır” (CMK m.309/3).

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, karara konu olan mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesini engelleyen, durma niteliğinde bir karardır. Daha önce de bahsettiğimiz üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları içinde iki karar bulunmaktadır. Bunlar, CMK’nin 223. maddesi anlamında “hüküm” sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle kesinleşmesi askıya alınan mahkûmiyet hükmü ile anılan hükmün üzerine inşa edilen ve onun kesinleşmesini engelleyen/ askıya alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu nedenle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, CMK’nin 223. maddesi anlamında “hüküm” değildir.

Yargıtay HAGB kararlarına karşı yapılan kanun yararına bozma istemlerinin denetiminde bu ikili bir ayrıma gitmektedir. Bunlardan ilki HAGB’nin uygulanma şartlarının denetimi iken, diğeri mahkûmiyet hükmünün esasına ilişkin hukuka aykırılıkların denetlenmesidir. Yargıtay kararında kesinleşen HAGB kararlarının kanun yararına bozma konusu yapılabileceğini, HAGB’nin şartları yönünden hukuka aykırılıkların değerlendirilebileceğini, mahkûmiyet hükmünün esasına ilişkin ise inceleme yapılamayacağını belirtmiştir. Mahkûmiyet hükmünün esasına yönelik inceleme yapılamayacağı görüşünün gerekçesi ise hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıkların ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan veya olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğidir.

Kanun yararına bozma kanun yolu tanımında da öngördüğü üzere kesinleşen kararlara karşı gidilebilen bir kanun yolu olduğu için mahkûmiyet hükmündeki hukuka denetlenebilmesine olanak vermemektedir. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraz kanun yoluna başvuruda itiraz merciinin reddi üzerine veya itiraz kanun yoluna başvurulmadığında kesinleşecektir. Dolayısıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kurumun uygulanma şartlarının olayda gerçekleşip gerçekleşmediği bakımından denetime tabi olabilecektir. Buna karşılık Yargıtay’ın kanun yararına bozmaya ilişkin yeni tarihli bazı kararlarında, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmündeki hukuka aykırılıkları denetlediği görülmektedir. Ancak genel yaklaşım yukarıdaki şekildedir.

Sonuç olarak itiraz yoluna tabi olup istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen HAGB kararlarına karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmesi mümkündür. Ancak kanun yararına bozma denetiminde mahkûmiyet hükmünün esasına ilişkin hukuka aykırılıklar kanun yararına bozma denetimine konu edilemeyecektir.

3.C) CUMHURİYET BAŞSAVCISININ İTİRAZI

Temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı itiraz yolu CMK’nin 308. maddesinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı, re ’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.” (CMK m. 308/1). “İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.” (CMK m. 308/2). “Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” (CMK m. 308/3).

Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisi ise CMK’nin 308/A maddesinde düzenlenmiştir. İlgili maddede “Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının, re ‘sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebileceği” hususu düzenlenmiştir.

İlgili düzenlemelerden görüldüğü üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının veya Bölge Adliye Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisi temyize veya istinafa tabi kararlar içindir. HAGB kararına karşı CMK’da yalnızca itiraz yoluna başvurulabileceği öngörüldüğünden, yani istinaf/temyiz yolu kapalı olduğundan; HAGB kararlarına karşı bu yola başvurulması mümkün değildir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına yönelik olarak ise -olağan kanun yolu- itiraz kanun yolunu kullanabilecektir.


4)ANAYASA MAHKEMESİNİN HAGB KARARINA İLİŞKİN

GÖRÜŞLERİ

Anayasa mahkemesi, kişinin yargılama sonunda hakkında beraat kararı verilmemesi halinde lehe hükümler kapsamında HAGB kararı verilmesini talep ettiği hallerde, yargılama sonunda eksik incelemeye dayalı olarak verilen mahkûmiyet kararının temel hakları ihlal ettiği iddiasını, başvurucunun talebi üzerine HAGB kararı verilmiş olması ve temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesini başvurucunun tercih etmediği hususunu dikkate alarak dayanaktan yoksun bulmakta ve bu açıdan bireysel başvuruyu reddetmektedir.

Anayasa mahkemesi, 5271 sayılı Kanun'un 231/6 maddesine göre sanık kabul etmediği takdirde HAGB kararı verilmeyeceğini, Bu durumda ilk derece mahkemesince temyizi mümkün karar verilebileceğini dikkate almaktadır.

Başka bir söylemle Anayasa mahkemesi, haklarında HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıkların, verilen kararın Yargıtay’da yapılacak esas ve usul incelemesini talep etme hakkından da vazgeçtikleri şeklinde yorumlanması gerektiğini ifade etmektedir.

Anayasa mahkemesi, HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıkların, söz konusu karar ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih ettiğini göz önüne almaktadır.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, HAGB kararının temel hakları ihlal ettiği iddialarının istinaf/temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek iddialardan olduğunu, başvurucunun talebi üzerine HAGB kararı verildiğini ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesinin tercih edilmediği gerekçesiyle, delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermektedir.

HAGB kurumu, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki sonuçlarını doğurmasa da; sanık açısından bir takım hukuki sonuçların doğumuna yol açabilmektedir.

Yargılama aşamasında, HAGB ve beraat kararı arasında sıkışan kişilerin, HAGB kararının verilmesine rıza göstermeleri son derece doğaldır. Bu tercihin ceza yargılaması sürecinin baskısı altında gelişmesi beklenebilir bir durumdur. Başka bir söylemle, bu tercih cezaya uğrama olasılığının yarattığı baskı sonucunda ortaya çıkmaktadır.

HAGB kararının uygulanmasının kabul edilmesi, kişilerin beraat kararı verilmesi gerektiğine yönelik taleplerinin yasa yolları aşamasından dinlenilmemesi veya dikkate alınmaması sonucunu doğurmamalıdır.

Beraat kararı verilmesi gerekirken HAGB kararı verilmesi hali adli hata kavramı ile özdeşleştirilebilir. Bu durumun sayısal fazlalığı toplumun adalet sistemine karşı güvensizlik düzeyini artıracaktır.

Bu yüzden, kişilerin HAGB kararlarına karşı, beraat kararı verilmesi gerektiğini ilişkin bozma taleplerinin yasa yolları aşamasında değerlendirilmesi gerekir.


Avukat Burak Can KAYMAZ

ELAZIĞ Barosu

6.985 görüntüleme0 yorum

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page